Hepimizin malumudur, Hiç bir insan kusursuz değildir.
Hayat gibi;
Dengemizi kaybetmemek adına bisiklet misali sürmeye devam etmek zorundayız. Umutsuzluk sardığı anda düşeriz o bisikletten.
Yaşamakta olduğumuz şu geçici ciddiyetlerle dolu hayatlarda her zaman sorun çıkma olasılığı vardır, fakat bu problemler ifade ettiğim gibi geçicidir, yani hayatın sonu olarak düşünülmemeli. Bir SON olarak düşündüğümüz her an aslında yeni ve farklı bir sürecin başlangıcıdır sadece. Ölüm gibi. Sevgili bir dostumun ifade ettiği gibi: 'Bilinçli bir birey olarak samimiyet çerçevesinde ilerledikten sonra, büyük sorun olarak algıladığımız meselelerin aslında korktuğumuz kadar da büyük olmayan basit olaylardan ibaret olduğunu anlarız.' Hepimizin ortak sorunu olan Şuursuzluk, korkuların oluşmasına neden oluyor. Aklımızı çok nadir kullandığımız bir hayat sürdürüyoruz, şuursuz bir şekilde tüketiyoruz ve en acısı inançlarımızı şuursuz bir biçimde yaşıyoruz ve daha nicesi. Bu korkunç Şuursuzluk silsilesi İnsanoğlunu aşırı dozda duygusallığa sürükleyerek sağlıklı karar verme yetisini de köreltir. Nefis meselesine hiç girmiyorum bile. Depresyonun başlangıç evresidir aşırı duygusallık. Duygularımızı kontrol altında tutamadığımız anlar bizleri sadece olumsuz bir şekilde etkileyecektir. Bu sözlerimi en güzel şu şekilde ifade edebileceğimi düşünüyorum; ''Nefsi yoğunluk Rezillik, hissi yoğunluk zelillik getirir, İkisinin yoğunluğu akli dengeyi bitirir. ''
Velhasıl kelam, hayata karşı bilinçli bir şekilde Cesaretli olmalıyız. Cehaletten uzak olan Cesaretten bahsediyorum. Cesaretimizi kaybedersek bir gıdım bile ilerleyemeyiz. Cesaret ise korkusuz olmak değil, korkuya rağmen devam edebilme gücüne sahip olmak demektir. o yüzdendir ki hayallerimize ulaşabilmek için cesur olmak zorundayız. Ancak bu şekilde Şuurlu bir birey olma yolunda sağlam adımlar atmış oluruz.
|