Hiçbir zaman iyi yazılar yazan bir adam olmadım. Bunun için çabaladığımı söylersem de pek gerçekçi olmaz doğrusu. Zaten iyi bir okuyucu da olamadım. İyi bir izleyici, iyi bir aşık, iyi bir aşçı, iyi bir psikopat, hiçbiri olamadım.
Tek bir çabam, tek bir gayem oldu şimdiye kadar iyi biri olmak.
Sonra öğrendim iyi insan diye bir şey yokmuş. Her insan biraz biraz kötüymüş. Hatta her insan epey bir kötüymüş. Her insan her insanı üzermiş, terk edermiş. Her şey de ayrı yazılırmış zaten.
Yasama, yürütme, yargı devletin işleyiş biçimi, yargıyı öne almak ise halkın işleyiş biçimiymiş. İşletmeciler işsiz, mimarlar müteahhit, kahveler şekerliymiş. Kahveyi şekerli sevenler ise kahvenin değil şekerin tadını alanlarmış.
Gülünce insanlar, çirkinmiş her şey. Çirkin ördeğin yavrusu da olmazmış zaten. Dünya masallarla yürümezmiş. Masalların gerçek olmasından bahsedilemezmiş.
İnsan kendi hayatına bahse girermiş. Kazanırmış. Hatta kaybedermiş de bazen. Bazen nefes alamazmış insan. Bazen de yol alırmış. Yanında bir dere akarmış. Zaman dururmuş bazen, dere durmazmış. Ama insan yoldan asla ayrılmazmış.
Bilgi aramazmış, bilgisiz bilgeymiş insan. Bilgi gerçekmiş. Bilgi farkındalık demekmiş. Farkındalık gerçekle gelirmiş. Gerçek ise acı verirmiş.
Mutluluk değil acı yazdırırmış insana. İyi veya kötü sadece yazdırırmış.
Zaten sadece iyinin içinde kötü varken iyiyin iyiliğinden söz edebilirmişiz.