Ergenliğimin ilk yıllarıydı sanırım bu motto ile ilk tanışmam. Kanımızın fazlaca deli aktığı zamandı bu sloganı okul sıralarına kazıdığımız yıllar. İçerisinde direnmeyi, hayata tutunmayı, isyanı, serzenişi, öfkeyi ve şefkati aynı anda barındırırdı biz hiç farkında olmadan.
Sevdiğim kıza da bu pencereden bakarak umut aşılardım yeni yetme heyecanımla. Peki ya kadim dostlar? Onlar hiç eksik kalır mıydı bu tümcenin heybetinden. Uzun uzun konuşmalar mutlaka dayanırdı bu imza niteliği taşıyan 3 kelimenin kudretine, asaletine… Hane halkı nasibini almazsa olmazdı tabi ki. Asi ve başkaldıran Gökhan’ın fütursuz hırçınlığıydı BİR UMUTTUR YAŞAMAK felsefesi. Her daraldığında, açmazlara kapıldığında, girdapların kucağına düştüğünde mutlaka yaşamak için bir umut kovalardı o tasvip edilmeyen haylaz Gökhan. Kimselere aldırmadan, hiç kimseleri takmadan, dinlemeden, doğru bildiği yanlışlar için tonlarca kayıp verse de, kayıp servetine servet katmaya sevk edendi Bir Umuttur Yaşamak. Kimine göre cehalet kimine göre uçarılık kimine göre ise ahmaklık… Nefes almaktı suni teneffüse ihtiyaç duymadan, yemek yemekti başkalarının lokmasına el uzatmadan, yürüyebilmekti özgürce kimselerin üzerine basmadan…
Lise yıllarımda baş gösteren ve ardından da çığ gibi büyüyerek devam eden tüm hücrelerimi kapsayan, irademin temeli, ayakta duruşumun en önemli sebebi Bir Umuttur Yaşamak. Yaş ilerledikçe körelmeyen, yok olmayan, tam aksine benimle beraber olgunlaşan, saçlarımdaki ak’lar kadar benim olan en başköşedeki misafirim Bir Umuttur Yaşamak…
Yaşamın tadını umutsuz çıkarabilmek emanet olan bedenimize büyük işkence zannımca. Çok uzun gibi gelse de maalesef ki kısacık olan hayatımızın umutlarla dolu olması dileğiyle…
BİR UMUTTUR YAŞAMAK..!!!
|