Efendimiz (s.a.v.) “İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i Cariye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat” buyurmuştur.
Allah herkese kendisine hayırlı dua eden evlatlar nasip etsin, istifade edilecek ve vatana, millete, dünyaya yarar sağlayacak ilimler nasip etsin… Ancak en önemlisi, herkese bu hayırlı evlat ve ilmin karşılığını verebilmeyi, başka insanlara hayırlı eserler bırakabilmeyi nasip etsin…
Sadaka-i Cariye, bir kişinin yapmış ya da yaptırmış olduğu ve bağışladığı, insanların ihtiyaçlarını giderecek eserler yapmaktır. Ülkemiz vakıf eserleri olarak zengin bir coğrafyaya sahiptir. Camiler, köprüler, okullar, hastaneler ve çeşmeler. Bizi bugün ilgilendirecek olan sadaka-i cariye çeşmeler ve çeşmelere verilen zararlardır.
Bir kişinin çeşme yaptırma sebebi hadiste geçen kişilere nail olmak, öldüklerinde kendilerine birer Fatiha okunması, hayırla yâd edilmeleri ve en önemlisi halkın ihtiyaçlarını gidermek için çeşitli eserler yaptırmışlardır. Şanlı tarihimizde gerek padişahlar gerek hayırseverler tarafından her köşeye bir çeşme yapılmıştır. Lakin bu eserlerin birçoğu günümüzde büyük tahribatlara uğramış, unutulmuş, hatta birçoğu da yıkılmıştır.
Bir çeşme eğer suyu akıyorsa o su her kullanıldığında, içildiğinde ya da ihtiyaç giderildiğinde çeşmeyi yaptıran kişiye sevap yazılır. Bu sevap yazılma işlemi ancak o çeşme kullanılmadığında, su akmadığında, o çeşmeden faydalanılmadığında sona erer. Anadolu'nun her noktasında bir ecdat yadigârı çeşme bulunurken Payitaht'da bulunan binlerce çeşmenin -ne yazık ki- bugün birçoğu kullanılamaz haldedir. Bunun nedeni belediyelerin çeşmeleri kapatması, milletin çeşmeye zarar vermesi, musluklarını çalması gibi nedenlerdir. Her çeşme bir vakıf eseridir, hiçbir kimse yaptırdığı çeşmeden kâr elde etmek gibi amaçlar düşünmez, vakfederek halka bağışlar. Vakfedilen bir eserin vakıf özelliğini kaybettirilmesi büyük günahlardandır.
Belediyeler, yol ve kaldırım yapma, yol seviyesinin yükselmesi gibi ya da bu çeşme kullanılmıyor gibi basit bir nedenle çeşmelere zarar verirken, duyarsız vatandaşlarımız (ülkemizin genel olarak tüm tarihi eserlerinde görülen) sprey boya, tebeşir gibi araçlarla ya da taşı kazıyarak isimlerini yazıyorlar, şekiller çiziyorlar, muslukları çalıyorlar, muslukları tıkıyorlar. Bu gibi durumlarda çeşme kullanılamaz hale gelebiliyor, taşları zarar görebiliyor, güzelliğini ve temizliğini kaybedebiliyor.
Nadiren de olsa bu eserler bazen restore edilmektedir lakin tahrip edilmiş o kadar çok eser var ki restore edilenler belki de %10’u bile değildir. Birçoğu günümüzde büfe olarak kullanılan sebiller, zarar gören çeşmeler en kısa zamanda özüne döndürülmelidir.Bu eserler restorasyon sonrası özgünlüğünü yitirmiş, güzelliğini kaybetmiş olabiliyorlar. Hatta bazen restorasyonu yapılmak yerine bir köşede mahzun mahzun dururken, bazen çeşme tamamen yıkılarak ortadan kaldırılıyor.
Çeşmeler bir kişinin hayratıdır, ülkeye, vatana, millete kazandırdığı en iyi hizmetidir, kimseyi bu hizmetten mahrum etmeyelim, öldükten sonra bu kişiler bu eserleriyle anılacak ve hatırlanacaktır, çeşmelerin zarar görmesi bu kişilerin unutulması demektir…
Mehmet AKŞAN
|