Bu gün sizlerle çok etkisinde kaldığım ve gençlere örnek olacağını düşündüğüm bir anımı paylaşmak istiyorum. Öğretmenliğin gözle görülmeyen zorluklarından biri de diyebilirim bu anım için.
İlkokul 4. Sınıfı okutuyordum. Türkçe dersinde öğrencilerime, gelecekte olmasını istediğiniz bir hayalinizi yazın dedim. Çocuklar bir ders boyunca yazdılar. Ben onların gelecekte ilgi, istek, meslek seçimi v.s ile ilgili hayallerini planlarını öğrenip onları biraz daha yakından tanımayı planlamıştım bu isteğimle. Hatta belki de şu meşhur Çiftlik hikâyeleri falan çıkacaktı. Hani bir öğrencim çıkıp “Ben hayallerimden vazgeçmeyim, siz de notunuzdan” diyecekti belki de. Beklentilerim hep bu yönde idi.
Öyle de oldu. Hayalinde fabrika sahipleri, çiftlik sahipleri, uçan araba fabrikası sahipleri hatta uzayda yaşayanlar, subaylar polisler, öğretmenler, politikacılar, doktorlar, hâkimler, mimarlar, mühendisler ne istersem vardı.
Ama bir yazı vardı ki hepsini geride bıraktı. Benim gururlanmam, ümitlenmem, heyecanım, sevincim bir anda söndü. Öğrencim hiç de öyle uçuk hayaller kuramamıştı. Ne olmak istediğini bile düşünememiş ve yazamamıştı. Katlar, yatlar arabalar yoktu hayallerinde. Benim dinlerken tüylerimi diken diken eden ve o güne kadar o yaşta bir çocuğun ağzından hiç duymadığım bir hayali vardı bu kızımın. Hatta hayal bile değil duası desem daha doğru olur.
Önce okumak istemedi. Ben ısrar edince sesi titreyerek okumaya başladı.”Allanım ne olur kiramızı, elektrik, su ve gaz faturalarımızı zamanında ödemeyi bize nasip et. Anne ve babama bu konuda yardım et.”
Buyurun siz siz olun da bu derse devam edin, edebilirseniz.
|