'Kolumuzu kesmemiz gerekiyorsa, kesmeliyiz'

Uzun bir süre Türk ekonomisine yön veren eski Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, siyasetteki FETÖ yapılanmasına ilişkin “Kolumuzu kesmemiz gerekiyorsa, kesmemiz lazım” diyen Kürşad Tüzmen, CHP’ye yönelik ise “Herkes kendi kapısının önünü temizlesin. O zaman Türkiye tertemiz olur.” eleştirisinde bulundu.
Bu haber 2019-10-11 08:41:29 eklenmiş ve 655 kez görüntülenmiştir.

 

Eski Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, ekonomi, siyaset, ve terörle mücadele konusunda yeniakit.com.tr’ye dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Aktif siyasetin ardından iş dünyasına danışmanlık hizmeti veren Kürşad Tüzmen, Mehmet Özmen’in sorularını cevaplandırdı. 

 

İşte o röportaj…

 

Kürşat Tüzmen, 15 Temmuz gecesini anlattı!

- 15 Temmuz’u nasıl değerlendirirsiniz?

 

15 Temmuzla ilgili olarak herkesin yorumları 3 senedir yapılıyor. Bizim bir arkadaşımızın kızının düğünü vardı. İstanbul Anadolu Yakası’nda düğün yerinden akşam 11’e doğru kaldığım polis evine geçtiğim zaman polis evinin girişinde her zaman şaka yaptığım polislerin suratlarının son derece gergin olduğunu, esprilere cevap vermekte zorlandıklarını ve hiç beklemediğim şekilde gergin ve sağlıksız olduklarını gördüm. Ne olduğunu anlamadım. Odaya çıkıp aşağıya indiğimde ne yaptıklarını sorduğumda bir şeyde diyemediler. Herkes gibi kimse bir şey olduğunu anlayamıyor. Telsizleri istedim ve telsizdeki ‘İstanbul’da kesinlikle silahlar verilmeyecek, karşı koyulacak’ şeklindeki anonsu duydum. Bu şekilde devamlı anons yapılıyor. İşin baya sıkıntılı olduğunu anladım. Sakin olmalarını söyledim. Çünkü karşı taraftaki Beylerbeyi ve beraberindeki polis evine bir saldırı düzenlenmiş. Onları püskürtmüşler. Polisler, kendilerinin olduğu bölgeye de yapılacak diye düşünmüşler. Onun verdiği bir gerginlik vardı. Tabi o arada köprü üzerinde bir sürü şey oluyor. Ondan haberimiz yoktu. Enteresandı. Ertesi gün bir düğüne katılacaktım. Bir düğün daha vardı. O düğün iptal edildi tabi. Yabancı sermayenin bir çalışanının düğünüydü. Nikah şahidiydim. Sonra bir minibüsle yola çıktım. Sapanca’da yolu kestiler. Herkesi sağ tarafa alıp kim var kim yok diye değerlendiriyorlardı. Ama bize “ sayın bakanım buyurun, geçin” dediler. Ankara’ya o şekilde ertesi gün geldik. Aradan 3 sene geçti. Çok acı bir olay. Kendi yetiştirdiğin insanlar tarafından ciddi bir şekilde nasıl PKK’ya “ şerefsiz bir örgüt” diyoruz, çünkü kendisini yetiştiren öğretmeni öldüren, kendisini koruyan askeri öldüren, kendisini koruyan polisi öldüren bir örgüt. Aynı şekilde kendisini yetiştiren ülkeye ihanet eden insanlar tarafından olması acı bir şey. Maalesef dış güçler iç güçlerle birleşiyor ve karşımıza bu tablo çıkıyor.

 

“Biz güvendik kontrol etmedik”

- Sizce biz nerede hata yaptık da 15 Temmuz’u yaşadık?

 

Almanların bir lafı vardır: ‘Güvenmek iyidir ama kontrol en iyisidir.’ Biz güvendik kontrol etmedik. Güvendik makam verdik. Güvendik siyaset sahnelerinde destek verdik. Güvendik sivil toplum örgütlerinin hiç arkasını araştırmadan her türlü desteği vermeye çalıştık. Kontrol etmedik. ‘Bu nereye gidiyor, bunun ucu nerede, bunu kim idare ediyor.’  Bu sorular biz de yoktu. Çünkü öyle bir ortamdı ki herkes birbirine güvendiği için kimsenin böyle saçma sapan sorular sormasına ihtiyaç yoktu diye düşünüldü. Halbuki öyle değil. İşi arkasında arka planda ne geldiğini açık bir şekilde görülüyordu. Ama kimse bunu görmek istemiyor. Bununla ilgili çok uzun konuşmalar yapabiliriz. Ama bence yeterince yorumlar yapılıyor. Fakat size şunu söyleyeyim; millet oluşumuzun tekrar belgelenişinin bir 15 Temmuz’la yaşatılmasıdır bu. Neden? Çünkü orada halk birbirinden habersiz bir şekilde karşı koymuştur. Başarısız bir darbe girişimi olmuştur. Bakıyorsunuz, darbe böyle mi olurdu, başka türlü yapılabilir miydi? Ben ham bir darbe olarak nitelendiriyorum. Yani vaktinden evvel olgunluğa ulaşamamış, planlar açısından, fizik açısından ve manevi açıdan da olgunluğa ulaşamamış ama yapılmak zorunda kalmış bir hareket ve kalkışma olarak görüyorum. Başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Burada Sayın Cumhurbaşkanımızın o dönemde Başbakanımızın çıkıp açık şekilde konuşmaları, halkı sokaklara meydanlara çağırmaları ve milletin de bu arzu ve isteğe anında cevap vermesiyle alakalı enteresan bir iletişimdir bu. Kimse bunu başka türlü açıklayamaz. Ondan sonra camilerden salaların gelmesiyle biz şunu gördük ki hala daha Türkiye Cumhuriyet’i ayakta, Türk Milleti yine üstüne düşeni yerinde ve zamanında gerçekleştirdi.

 

Sayın Cumhurbaşkanımız çok cesaretli bir duruş göstermiştir”

- Geçmişe baktığımız zaman günümüze kadar gelen merhum Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit gibi siyasi liderlere baktığımız zaman eğer onlar olsaydı FETÖ ile mücadelede aktif olarak Sayın Cumhurbaşkanının dik duruşu gibi bir duruş sergileyip mücadele başlatabilirler miydi?

 

Ben şöyle düşünüyorum o zamanlar zaten bu duruşlar olsaydı bugünlere gelinmezdi. Tabi olayları, şartları zaman dilimleri içerisinde görmek lazımdır. O zaman için elde ettikleri bilgiler, o bilgi birikimiyle yaptıkları hareket belki de doğrusu oydu. Ama bugün biz artık her şeyi öğrenme noktasına geldikten sonra ancak buna ciddi bir şekilde karşı çıkabildik ülke olarak ve Sayın Cumhurbaşkanımız çok cesaretli bir duruş göstermiştir. Kim ne derse desin ben şuna inanıyorum, liderliğini bir kez daha perçinlemiştir o harekette. Yoksa öyle kolay kolay herkes pabuç bırakırdı giderdi. Ama bakıyorsunuz direk ne olması gerektiğini bildi ve bu ülkenin yararlarının nerede olduğunu, menfaatinin nerede olduğunu çok iyi bir şekilde zamanında analiz etti. Ama etrafındakiler ona belki bu imkânları vermediler. Hani “ ya efendim işte çok iyidir, şöyledir böyledir” falan filan. Böyle yöneticilikte hepimiz yaptık. Aşağıdan bin tane bilgi gelir, en sonunda bir beyninize sorarsınız bir kalbinize sorarsınız ona göre kararı verirsiniz, gidersiniz. Dolayısıyla ben öyle görüyorum ama Allah’tan aklıselim sahibi liderler tarafından bu iş son derece ciddi bir noktaya gelmeden maalesef şehitlerimizle, gazilerimizle çok ağır bir bedel ödenerek atlatılmıştır. Bu Türkiye’nin ter safi milli hâsılası kişi başına 10.000 bin dolar seviyesinde kaldığı sürece bu tip tehditlere maruz kalırız. Bizim hızla bu tip şeyleri bertaraf edebilmemiz için sadece kontrol yetmez, sadece ehliyetli insanlar yetmez bizim çok hızlı bir şekilde kişi başına gelir rakamlarını 20.000 bin dolarlar 30.000 bin dolarlar seviyesine getirmemiz lazım. 30.000 bin dolar 20.000 bin dolar seviyesine gelen ülkelerde darbe olmaz, darbe girişimi de olmaz. Bunun için ne yapmak lazım, ihracatın 300 milyar dolar seviyesine hızla getirilmesi lazım.

 

“Kolumuzu kesmemiz gerekiyorsa, kolumuzu kesmemiz lazım”

- Sayın Bakanım, FETÖ ile mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Nelerde eksikler var? Neler yapılmalıdır?

 

Şöyle söyleyeyim; benim esas alanım ticaret olduğu için bu ülkede bu tip tartışmalara vs. çok fazla vakit ayırmadan, doğru neyse onu yapmak lazımdır. Yani burada eğer kolumuzu kesmemizi gerekiyorsa, kolumuzu kesmemiz lazım. Bu en yakınlarımızda da olabilir. Ne gerekiyorsa yapmak lazım. Siyasiler tamam, siyaside mi var hata kimde açık net bitti. Yani vatandaş da bunu görmek istiyor aslında. Diyor ki: ‘bir banka hesabımdan benim yeğenimi içeri aldılar, beni bilmem ne yaptılar’ bu değil. Siyasiler ‘ne oldu’ diyor, siyasiler hiç mi bunu görmedi diyor. Buralarda bence yani ne yapılması gerekiyorsa burada yapmak lazım, yapılması gerekeni yapmak lazımdır.

 

AK Parti içinde FETÖ’cü var mı?

- Özellikle siyasilere yönelik haklı olarak bir vurgu yaptınız. Yani kamuoyunun beklentisi de bu ama benim merak ettiğim şey şu, AK Parti içerisinde hakikaten çok önemli bildiğiniz FETÖ’ ye yakın isimler var mı?

 

Ben yaklaşık 7 sene bakanlık yaptım, 1,5 seneye yakın genel başkan yardımcılığı yaptım. Bu dönemde yurt dışında vaktimin yarısından fazlası Türkiye’nin ihraç potansiyelini arttırmakla geçti. İçeriye fazla bakmadım ama takip ettim tabi. Yani bunlar iyi analiz edilirse bağlantılar bulunur. Bu ülkede herkes imalı konuşuyor; ‘şunlar şöyledir, bunlar böyledir’ şeklinde. Bende net bir tespit olsa söylerim ama öyle bir tespitim yok.

 

“Herkes kendi kapısının önünü temizlesin”

- CHP’nin özellikle bu yönde eleştirisi var. CHP’ye FETÖ konusunda bir mesaj vermek ister misiniz?

Herkes kendi kapısının önünü temizlesin. O zaman Türkiye tertemiz olur


 

Kürşat Tüzmen’in 31 Mart değerlendirmesi!

- Sayın Bakanım, yerel seçimleri geride bıraktık 31 Mart seçimlerinin ardından İstanbul seçimleri yenilendi 23 Haziran’da. Seçmen nasıl bir mesaj verdi sizce?

 

Seçmen dedi ki: ‘arkadaş biz size hep iyi destek verdik, sizi buraya kadar sırtımızda da taşıdık ama bizim cebimizden para almadığınız müddetçe biz sizi çok severiz.’  İlk defa bu seçimde bizim senelerce boğuştuğumuz ekonomik sorunlar vatandaşın cebinden yaklaşık % 30 % 40 parasının alınması noktasına gelmiştir. Ve vatandaş buna bir tolerans sağlamıyor. Yani çok güzel altyapılar verdik. İstanbul, görüyorsunuz yani Türkiye’nin belki bütçesinin % 60’ını % 70’ini altyapı olarak harcadığımız bir yerdir. Ama oylara baktığınız zaman aynı şekilde oylar bu şekilde gelmiyor. Vatandaş hizmeti görmek istiyor ancak cebindeki parayla o hizmeti görürken rahat yaşamak istiyor. Bizde tabi enflasyon çok yükselince mecburen hissedilmese de vatandaşın kaynattığı çorbanın % 20’sini % 30’unu aldığımız zaman o zaman artık bir yerde zarar görüyoruz.

 

AK Parti nerelerde hata yaptı?

- Peki, 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinin ardından bütün partilerde elbette ki farklı farklı tartışmalar yaşanıyor ama Ak Parti biraz daha farklı. Hani özeleştiri anlamında da bazı söylemler var. Sayın Cumhurbaşkanı da “verilen mesajı aldık” diyor. Ak Parti’nin eski günlerine dönmesi için ne yapılabilir?

 

AK Parti olgunlaşma sürecinde, yani şuanda olgun. Dolayısıyla sağından solundan bir şey kopartabilir miyiz, acaba çürüme sürecine girmiş midir falan diye meraklananlar var. Çünkü biliyorsunuz olgunlaşan meyve çabuk çürür. Ama şuanda tabi bir yaşam eğrisi var her şeyin. Yani ilk önce doğuyor, büyüyor, gelişiyor, olgunlaşıyor ondan sonra inişe geçiyor. Bu yeni ürünleri piyasaya sokarak yeni ekonomik modelleri piyasaya sokarak bu süreç uzatılabilir. Yani yeni bir ürün, yeni bir mal, yeni bir hizmet şekli buralarda çok önemlidir. Bu yurtdışında da böyle. Yani dünyada da böyledir. Bütün partiler aynı şeyi yaşar. Ama siz vatandaşınıza yine gelirinin arttırılabileceğini gösterirseniz, ona inandırırsanız vatandaş size bireysel emeklilik sigortalarıyla, paralarının geri geleceğini düşünürse ve emeklilik ile ilgili kararların kendisine faydalı olacağını düşünebilirse askerlikle ilgili kararların nasıl etkili olduğunu gördünüz buna benzer kararların alınması gerekir. Yeni bir modelleme yapacaksınız ve diyeceksiniz ki zamanında dendiği gibi ‘ihracat hiçbir şekil ve şartta ertelenemez.’ Bu ülkeyi biz ne yaptık biliyor musunuz, 30 milyar dolarlardan aldık 136 milyar dolarlara çıkardığımız zaman dünyadaki ihraç pazarlarında biz kalıcı hale gelmiştik. Ama onun üstünü devam ettirmek lazım. Sizin çekildiğiniz yer başka bir ülke tarafından çok hızlı bir şekilde dolduruluyor yani millet zannediyor ki ihracat oldu.

 

İhracatı sürdürülebilir kılmak için devamlılık sağlayabilmek için o pazarları daha da iyi gitmeniz lazım. Ama biz iç politikaya döndük.

 

“Elimden geldiğince doğru cevaplar vermeye çalışıyorum”

- Evet sürekli ekonomi üzerinden örnekler veriyorsunuz ama…

 

Yani çünkü siyasette konuşuruz da konuşuruz. Ben iş yapmayı seviyorum. Yani benim söylediğim bir şey yapılacak ve orda bitireceğiz. Ama şimdi siyaset o onu demiş, bu bunu demiş, şu parti koparıyor bunlar hikaye. Bana hikaye geliyor açık söyleyeyim. Ben doğru bildiğimi her zaman söylemeyi severim. Onu her zaman yaparım ama sizin söyledikleriniz sorulara da elimden geldiğince doğru cevaplar vermeye çalışıyorum.

 

“Bürokratlara çok büyük haksızlıklar yapılıyor”

- Peki Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle hedeflenen amaç elde edildi mi sizce?

 

Bir sisteme 100 senede zor yerine oturtuyorsunuz ondan sonra diyorsunuz ki ‘bir sene içerisinde her şey yerli yerine gelsin.’ Mümkün mü, bir sene de olmaz. Ama ona dair kurum ve kuruluşlar kendileri alt tarafları iyi bir şekilde doldurabilirlerse olur. Bunu kimle yapacaksınız? Bunu yine o beğenmediğimiz devamlı eleştirdiğimiz bürokratlarla yapacağız. Ama ben Türkiye’de bürokrasiden gelen birisi olarak şunu söyleyeyim çok büyük haksızlıklar da yapılıyor bürokratlara. Ehliyetli, liyakatli bürokratları çok ciddi bir şekilde desteklememiz lazım. Onlar hafızadır. Bu ülkenin hafızası bürokratlardır. Bürokratları eğer ehliyetliyse, liyakatliyse yerinde tutacaksın. Bürokratını nasıl alırsın? Vatana ihanet, hepsi herkesi götürürsün vatana ihanet bir numaradan en alt numaraya kadar hepimiz oradan baktığın zaman öyle bir şey varsa götür. Ama onun dışında sırf bana sadık olacak sadakat birinci plana gelir liyakat ikinci üçüncü plana atılırsa o zaman ülkenin ilerleme sağlaması zor. Ben sizinle de çalışacağım diğerleri ile de çalışacağım işime gelen adamla çalışmayacağım kendi akrabamı eşimi dostumu koymayacağım.Sağa sola böyle bir şey getirdiğin zaman liyakatli bürokratlarla bu ülke ileri gider.

 

 

 

Tüzmen’den Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan yorumu!

- Sayın bakanım 31 Mart yerel seçimlerini geçirdik ve AK Parti içerisinde farklı seslerde yükselmeye başladı. Örneğin Sayın Abdullah Gül, Sayın Davutoğlu, Sayın Babacan’ın bir parti kurması gündeme geldi ve şuanda da yoğun bir şekilde çalışıyorlar. Yeni Türkiye’nin yeni bir siyasi partiye ihtiyacı var mı? Nasıl bir mesaj vermek istersiniz sözünü ettiğimiz isimlere?

 

Ben arkadaşlara başarılar dilerim. Sonuçta herkes kendi istediği doğrultuda elinden geldiği kadar kendi doğrularıyla bir şekilde yerine getirmek için çalışabilir, bunda kimsenin kısıtlayabileceği bir şey yoktur. Gönül isterdi ki böyle yetenekli, bilgili, birikimli arkadaşlara daha önce fırsat tanınmadığı zaman başka bir kanaldan ülkenin en üst noktalarına gelemedikleri zaman ondan sonra bu noktalara onlar getirildiklerinde daha sonra kendileriyle ilgili tasarruflarla hep desteklendiklerinde daima iyi noktalara çıktıktan sonra o görevleri yaparken nelerin oralarda olacakları sağladığını bir görmeleri lazım. Şimdi çok yetenekli çok birikimli insanlarımız var. Üniversitelerde var, sivil toplum örgütlerinde var, iş dünyasında var. Bunlara o fırsatlar verilmiyor. Herkese aynı fırsatı veremeyiz. 82 milyonun içerisinde yani çok çok iyi insanlar var. Ama buralarda bazı şeyleri, fırsatları sağlayan neresidir fırsatları sağlayan daha çok siyasettir. Siyasette kim fırsat verir? Siyasette fırsat veren tamamıyla o partilerdeki liderlerdir. Size siyaset yapma imkânını siz kendi kendinize bulduğunuzu zannetmeyin o imkânı size veren onlar. Nasıl? Ben Türkiye’nin yeni işte milyonlarca plaketi olan, senelerce yılın bürokratı seçilmiş çok başarılı bir bürokrattım. Ama ben AK Parti’de bakan olduktan sonra tanındım. Beni müsteşarken de Türkiye tanırdı. 1994’te Serbest Bölge Genel Müdürüyken de Türkiye tanırdı. O zaman bürokraside ki başarılarımla bir yerlere gelebilmiştim. Ama siyaset yapabiliyor muydum, hayır. Siyaset yapma imkânımı kim verdi? Ak Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan. Şimdi oralardan buralara geldikten sonra dönüp de zor geliyor bana bu tip şeyler. Hani bize açmış kapıları, vermiş görevleri. 7 sene bakanlık yapmışız, genel başkan yardımcılığı yapmışız. Oradan kendi isteğimizle ayrılmışız. Yani bize bütün imkânları vermiş. Şimdi dönüp de bütün her şeye kendin sahipsin gibi falan bana biraz ters gelir. Valla herkese başarılar diliyorum.

 

“Siyasette yeni bir oluşuma ihtiyaç yok”

- AK Parti tabanlı bir siyasal oluşuma ihtiyaç var mı?

 

Şuanda siyasette böyle bir oluşuma ihtiyaç yok. Çünkü yeterince zaten bir boşluk dolduruluyor. Başka boşluklar kendi içinde partilerden bazı mitoz bölünmeler olabilir ama mitoz bölünmelerin sonuna da baktığın zaman ana parça bölünerek çoğalır. Şimdi siyasette boşluk yok ki. Oralardan bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. Bugüne kadar kendilerine verilen emekler, bu arkadaşlarımızda tabi Türkiye içerisinde birikimli, kaliteli işte yani baktığınız zaman bürokraside hiç görmedik ama siyaset sahnesinde başarılı arkadaşlardı. Dolayısıyla kendine göre o başarıyı da veren başkalarıydı. Şimdi başarının tarifine bakmak lazımdır. Yani geçmişte ne yapmış? Bana şimdi şunu söyleyin; bu arkadaşların siyaset öncesi başarıları neydi? Bu çok önemlidir. Çünkü bürokrasi kariyerinde gelen arkadaşları tabi biraz bürokratların sırtını sıvazlıyorum. Çünkü ihtiyaçları var bu dönemde. Yani adamlara bakacaksın hangi kurumlardan mezun olmuş, hangi imtihanları kazanarak gelmiş, kimlerle ne yapmış, kanıtlanmış başarısı ne, sürdürülebilir bir başarısı var mı? Ondan sonra bak siyasete kadar gelmiş siyasette neler yapmış. Ama bakıyoruz siyaset sahnesine birden çıkan 6 ay önce bir arkadaş bugün işte belediye başkanı mesela. Ya kardeşim, geçmişte ne yaptın bana diyeceksiniz ki arkadaşın başarısı şudur beni ikna edeceksiniz.

 

- Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığı yaptı, Sayın Davutoğlu Başbakanlık yaptı.

 

O bakanlığa nasıl gelindi, kim nasıl imkan verdi o bakanlara gelmelerine? Kendi kendilerine mi oldular? Yani buralarda konuşmam.O bakanlar kurulunda ki o zamanki karar verme mekanizmaları içerisinde neler söylediğimizi millet bilir.

 

Kürşat Tüzmen, davet edildi mi?

- Peki sizinle herhangi bir irtibat kuran oldu mu efendim, yeni oluşumlardan davet aldınız mı ?

 

Onlar benimle dumanla haberleşiyorlar.


“Şuan hayatımdan çok memnunum”

- Peki ,siyasete dönmeyi düşünüyor musunuz?

 

Şuanda hayatımdan çok memnunum. Karadeniz’de yüzme yarışları tertipletiyorum. Önümüzdeki hafta boğazda yüzme yarışı var. O 30 senedir benim ciddi bir şekilde desteklediğim bir yarıştır. Onu yapıyorum, motoruma atlarım gidiyorum oralarda genç çocukları yüzme ile tanıştırıyoruz. Bir taraftan da danışmanlık hizmeti yapıyoruz.İşte burada da çorbayı kaynatmaya çalışıyoruz. Allah’a çok şükür şuanda iyiyiz.

 

Kürşat Tüzmen, AK Parti’ye küskün mü?

- Biraz önce aslında AK Parti ile ilgili olumlu sözler söylediniz, oysa şöyle hatırlıyor kamuoyu sizi; ‘Sayın Bakan Tüzmen, AK Parti’ye küserek ayrıldı.’ Küskünlük oldu mu?

 

Yok, öyle hiçbir dargınlığımız, küskünlüğümüz olmadı. Bir kere Cumhurbaşkanımızla o zaman başbakandı. Genel başkan yardımcısı olduğum zaman onunla ayrılmak istediğimi söylediğim zaman hem kendi kişisel sorunlarımız ve sağlık sorunlarımız vardı. Yani bir de tabi benim gibi hareketli bir adam şimdi bakanlık yaparken dünyada temaslarda koşturuyor falan orada parti binasının içerisinde devamlı müdafaadan oynamak çok zor. Ben hücum adamıyım, ben iyi gol atarım. Bırak beni saldırayım mesela Suriye’de işleri halleder, gelirim. Irak ,İran Suriye ve Yunanistan’da sıkıntı bile kalmaz. Ama hücumda iyi fakat müdafaa bana göre değil. Şimdi parti de başkanlık yaptım çok güzel bir dönem. Çok güzel görevler bunlar. Ama genel başkan yardımcılığı tamamıyla kaleci pozisyonundasın ve müdafaa oyuncususun. Devamlı oturacaksın odada. Gelenler gelenler. Ben hava alacağım, dışarı çıkmam, bir şeyler yapmam lazım. Uçarım, dalarım, kayarım , binerim, atlarım bunları yapmam lazım. Oralarda yapamıyorum.

 

“Kendi mesajımı kendimce vermeye çalıştım”

- Samimiyetle, içtenlikle sorularıma yanıt verdiğiniz için teşekkür ederim Sayın Bakanım, ama şunu merak ediyorum görevinizi devrederken 16 Türk devletinin bayrağını hediye ettiniz. Bununla çözüm süreci merkezli bir mesaj mı vermek istediniz?

 

Tabi orada ben ayrılacağımı 3 ay önce söylemiştim. Sayın başbakanımız şuan Cumhurbaşkanımız Tayyip Bey dedi ki “ biraz bekle şimdi biraz işler var. Sonra ben yerine birini bulayım” dedi. Sonra ‘Ömer Çelik’i bakan yapıyoruz’ dedi, 3 ay sonra. Bende Ömer Çelik’e o zaman 16 Türk devletinin bayrağını verdim. Çünkü AK Parti’ye orada verdiğim mesaj şuydu; çözüm süreci diye bir süreç başlamıştı o sıralarda daha başındaydı ve ben kızıyordum bazı şeylere. Böyle baktığın zaman burası Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir bayrak var, Türk bayrağı altında bir millet yaşar, Türk milleti. Ben Kürt kökenli bir Türk olabilirim. Laz kökenli bir Türk olabilirim, Çerkez kökenli bir Türk olabilirim, Arnavut kökenli bir Türk olabilirim. Ama sonuçta Türk doğduğun yer de öldüğün yer de Türkiye, bitti. Şimdi Irak’ta savaşırken ölen bir Amerikalı, İtalyan kökenli bir Amerikalı Amerika’da gömüldüğü zaman İtalyan diye gömülmüyor. Amerikalı diye gömülüyor. Rus diye gömülüyor. Almanyalı denmiyor. Alman deniyor, Rus deniyor. Bu ülke bu bayrağın altındadır. Çok mutluyuz biz. Devamlı böyle farklı farklı kökenlilerin bize biletilmesine gerek yok. Bunun arkasında o düşündüğüm şey şuydu bu birlik beraberliği gösteriyor. Yani 16 devlet kurduk diye övünüyoruz ama 16 devleti de yıkmış bir milletiz sonuçta. Demek ki o sırada ileriye gideceğini görüyordum. Gelecekle ilgili bir gönderme yaptım. Daha sonrada zaten parti dikkat ederseniz bizim o zaman verdiğimiz mesaja uygun çizgiye geldi. Ben o bayrağı verirken ortada MHP ile bir ittifak yoktu. Liderler birbirlerine atıp tutuyordu. Ama ben orada kendi mesajımı kendimce vermeye çalıştım. Anlayanlar anladı.

 

“Öcalan’ın kardeşinin TRT’ye çıkarılması hataydı”

- Peki, gelinen noktada PKK ile mücadelede mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsunuz? İşte Kürt sorunu dediler. Sizce sorun çözüm sürecinde bir yanlış yapıldı mı?

 

Samimiyet eksikliği var. Sorun buradan kaynaklanıyor. Ben şöyle görüyorum bizim bu işi düzeltmek isteyen taraflarda samimiyet sorunu var. Samimi olarak Kürt kardeşlerimize gidip derseniz ki ‘arkadaşlar biz geldik bağrımıza basıyoruz sizi. Sizin yaşam standartlarınızı çok daha iyi hale getireceğiz. Bunun da yolu sizin akrabalarınızla ticaretinizi arttırmaktır. Zamanında bizim yaptığımız gibi. Irakla, Suriye’yle İranla hangi kökenden olursanız olun biz burada sizi kendi yaşam seviyenizi yüksek noktaya getireceğiz.’  Bunu samimi olarak içinde insan sevgisi olan adamlarla vereceksiniz. Milletten kaçan toplumdan kaçan adamlarla değil. Gerçek sevgisi olan adamlarla. Onun gözünden millet anlar. O şekilde vereceksiniz. Bu bir samimiyet eksikliğidir. Karşı tarafta da aynı şekilde. Karşı taraf demeyeyim diğer taraf diyeyim. Çünkü karşı olduğunu zannetmiyorum kimsenin. Ama diğer tarafta da şöyle bir şey var. Onlarda da bir samimiyetsizlik var.Çünkü baktığınız zaman takım tutar gibi. Gündüz bizim takımı tutuyor, gece başka takımı tutuyor. O olmuyor. Onlarda samimi bir şekilde ‘arkadaş tamam, bu iş artık bitmiştir. Bütün bunların hepsini geride bırakalım ve biz inanıyoruz bu ülkeyi bu bayrağın altında bırakıp hep beraber bir millet olarak yaşayacağız. Ayrı bir bayrak ayrı bir millet açmaya kalkmayacaksın.’ Olay budur. O çözüm sürecinde maalesef yapılan hatalardır. Benzeri bir hata da seçim öncesi yapılmıştır. Yani Öcalan’ın kardeşinin çıkarılması falan bunlar hata. Bunu da Kürt milleti tamamıyla samimiyetsizlik olarak görmüştür. ‘Demek bunlar böyle sıkışınca bize geliyorlar’ demiştir ve gereğini yapmıştır.

 

“Türkiye’ye karşı Amerika samimiyetsiz”

- S-400 PKK ile mücadele ne dersiniz?


S-400 olmazsa olmaz bir çıkış yoluydu, başka çaremiz yoktu. Çünkü ben zamanında Obama’yla falan görüşmelere katılmıştım biliyorsunuz Clinton ve Obama’yla katıldım. O zamanlar biliyorum. Amerika’da da bir samimiyet eksikliği görüyorum Türkiye’ye karşı. Zamanında kendi çizdikleri haritaların gösterilmesinde bile sanki hiçbir şey yokmuş gibi davrandılar. Verilen hiçbir sözü tutmadılar. Fırat’ın doğusu sözü hala daha ortada duruyor. Bakıyorsunuz orada yapılan bütün çalışmalarda Türkiye’ye en ufak bir destek sağlanmıyor. Türkiye’ye jeo-stratejik pozisyonu nedeniyle burada doğru hamleleri yapmak zorundadır? Kendi güvenliğini bir şekilde sağlamak zorundadır. Türkiye NATO üyesi doğru NATO’nun en büyük ikinci asker seviyesine sahip ülkesi ama NATO dediğiniz zaman ben şuanda sınır ötesi yaptığımız bütün çalışmalarda hep NATO üyesinin NATO ülkesi üyelerin ya askerleri ile ya da onların beslediği terör örgütleri ile karşılaşıyorum. NATO’nun kendi açılımı bu bana göre. Kuzey Atlantik terör seven ülkeler birliği. Böyle bir şey var mı? Bizim bütün bu çalışmalar yapılırken Türkiye olarak kendi güvenliğimizi en iyi şekle getirmemiz gerektiğine bir kere inandık kendimizi de, diğer ülkeleri de inandırmaya çalıştık. ABD etraftaki ülkeleri kendi ileriye dönük planlarını gerçekleştirmek amacıyla patriyot konusunda bize hak ettiğimiz muameleyi yapmadı. Başka çıkışımız, çaremiz yoktu. Bu tabi Türkiye’nin eksen kaydırdığı anlamına gelmez. Ama savunması için doğru kararı verdiği anlamına gelir. Amerika şimdi bunun arkasından konuşacak ama başka çare yoktur. Amerika bizim gibi çok değerli bir NATO üyesini çok yalnız bıraktı son dönemlerde. Yanlış bilgilerle donatılıyor. Oradan Kuzey Irak’tan ve Suriye’den gelen bilgiler maalesef çok doğru bilgiler değildir. Amerika daha bunu analiz etmiş yetenekte değil maalesef ve bu tabi Amerika’nın yanlış hareket etmesini sağlıyor. Bizimde bence en doğal hakkımızdır. Böylesine bir güvenlik sistemine ihtiyacımız vardır.

 

“Bölgedeki aşiretlerin liderlerini toplamamız lazım”

- Peki PKK ile mücadele noktasında ne gibi çözüm önerileriniz var?

 

PKK ile mücadelede tekrar bence bölgedeki aşiretlerin liderlerini toplamamız lazım. Yani şuanda zaten büyük kayıplar verdi PKK. Artık eskisi kadar kuvvetli değil. Ama karşı tarafta YPG ve diğer bir takım yeni ürünler geliştirdi ömrünü uzatmak için. Şimdi o da bence tamamıyla olgunlaştı ve olgunlaşan meyve çabuk çürüdü. PKK çürüme hattında bir örgüt.Yeni ürün koyuyorlar piyasaya ve biraz daha ilerletmeye çalışıyorlar.Aynı bir ürün yaşam eğrisi gibi.Burada bence Hakkari’den başlayarak Hatay’a kadar bütün bölgedeki aşiret liderlerinin, başkanlarının hepsini çağırmamız lazım tek tek. Akil adamlar demiyorum. Ben onu zamanında bir bakanlar kurulunda konuştum da yanlış anlaşıldı herhalde. Sonra millet akilleri topladı. Mesela Hakkari’de Zeydan Aşireti’ni toplayacaksın Şırnak’ta Tatar Aşireti’ni toplayacaksın. Urfa’da Badıllı Aşireti’ni toplayacaksın veya Bucak Aşireti’ni toplayacaksın. Alacaksın onların liderlerini diyeceksin ki “arkadaş sizin yarınız burada yarınızda dağda bu diğer yarıya buradaki yarı desin ki gelin kardeşim bu işi bırakın” bunu ciddi bir şekilde söylediğiniz zaman bazı şeyler çok daha iyi çok daha rahat yoldan halledilir. Bizle şuana kadar 40 senedir devam eden bizim Türkiye’nin içerisindeki bu şerefsiz hareket başka türlü engellenemez. Bu çünkü dışarıdan desteklendiği için içeri kadar geliyor. İşte az evvel söyledik senin savunma sistemini bile engellemeye çalışırlarken çok açık destek burada; tır. Yani biz bazı şeyleri de bence görmezden geliyoruz ve inanmak istediğimiz şekilde görüyoruz. Ya arkadaş oraya binlerce tır gitti, binlerce silah. Bu nereye gidiyor niye gidiyor görüyorsun. Burada hiçbir samimiyet yok. Burada ülkeler arasında tamamıyla menfaat ilişkileri vardır. Bizim bunu görmemiz lazım. Bence içerdeki arkadaşlar bu konuda bir bayrağın etrafında birlik beraberlik içerisinde yaşamayı bilirler. Bizim dünya savaşlarında ve Kurtuluş Savaşı’nda o sahip olduğumuz ve 15 temmuzda sahip olduğumuz o birlik beraberlik ruhu vardır. Hangi etnik kökenden gelirse gelsin bu ülkenin insanı bu ülkeye sahip çıkar. Bunu biraz daha güzel bir platforma sokarsak bu yapılan çatışmaların tamamını ertelemiş oluruz.

 

“Türkiye geçmiş dönemlerde yaşadığı sıkıntıları çok iyi bir şekilde aştı”

- Sayın Bakanım ekonomiyle ilgili nasıl bir fotoğraf ortaya koyuyorsunuz ve neler yapılmalı diye öneride bulunursunuz?

 

Dünyanın en kötü ülkesi şu anda Arjantin. Yani uluslararası platformda konuşulduğu zaman Venezüella’yı söylemiyorum. Venezüella’yı görüyorsunuz içerideki adamı salladılar adam biraz sağlam durunca şimdi ne yapacaklarını bilemiyorlar. Getirdikleri o palyaço lider bir şey yapamadı.Dikkat ederseniz dünyanın her yerinde benzeri hareketler, benzeri oluşumlar yapılıyor. Ülkeler bazı kukla devletler yaratmak istiyor. Bu konuda ellerinden geleni yapıyorlar. Şimdi Arjantin’e bakalım. Arjantin’in enflasyon oranı yaklaşık % 45’lerde.,Türkiye’nin enflasyon oranı yaklaşık %17’lerde, Arjantin’in faiz oranları % 11’lerde, Türkiye’nin faiz oranları yaklaşık oranı% 17’lerde. Arjantin’in işsizliği % 11’de Türkiye’nin işsizliği % 16’lardadır. Ciddi parametrelere baktığımız zaman dünyanın en sıkıntılı ülkesi ile Türkiye’yi sadece koyduğumuz zaman bakıyorsunuz enteresan benzerlikler var. Bazı rakamlarda enflasyon dışında Arjantin o kadar ülke olmasına rağmen daha iyi bir görüntü veriyor. AB içerisinde faiz oranları sıfıra yakın. AB içerisinde yani Yunanistan’ın, Portekiz’in,İspanya’nın arttırmasına rağmen işsizlik oranı bizden çok aşağıdadır. Almanya’daki işsizlik oranı % 3,5 -4 lerde. Amerika’daki işsizlik oranı gene aynı şekilde % 4 lerde. Faiz oranları % 1 -2 lerde. Şimdi bizim o seviyeye gelmemiz lazım. Ben ekonomik tablo budur. Şimdi Türkiye’nin ciddi bir cep harçlığına ihtiyacı var. Yaklaşık 100-115 milyar miktarında cep harçlığına ihtiyacı var. Aylık da 5-6 milyarla nakit harçlığına ihtiyacı var. Ticari işlemler dengesini sağlayabilmesi açısından. Türkiye geçmiş dönemlerde yaşadığı sıkıntıları çok iyi bir şekilde aştı ve ne kadar kuvvetli ne kadar dayanıklı bir ülke olduğunu gösterdi. Çok ciddi sıkıntılar yaşadık Ekonomi darbeleri de yapıldı Türkiye’ye. Kimse fark etmedi. Buna rağmen ayakta kaldı. Şimdi yapılacak iş nedir? Az evvel ülkedeki o etnik kökenleri de çimento haline getirebilmek için gelir seviyesini arttırmak için yapılacak iş ihracattır. Birinci hamle komşularla ilişkileri iyi şekle getirmek lazımdır. Biz hep ‘komşularla ticaret’ dedik, ‘komşularla siyaset’ demedik. Ticaret zaten başladığı zaman, iyi bir noktaya geldiği zaman siyasetin önünü açıyor. Çok rahat hareket edebiliyor ondan sonra. Ticaret ilk önce Suriye, Irak ve İran bütün buraları çok rahat bir şekilde tekrar -ilk önce kara sınırlarımızı- güvenilir bir çembere almamız lazımdır. Sonra Bulgaristan, Yunanistan zaten fazla sesleri çıkacak durumda değil. Ama bu hiçbir zaman sesleri çıkmayacak anlamına gelmez. Yunanistan ara sıra kabine birinci gün ‘bismillah’ dedi, bizim Dışişleri bakanı ‘o haylaz çocuk, Akdeniz’in haylaz çocuğu’ dedi. Onlar bize ‘Bizans çocuğu’ demişti ben de ‘biz ne çocuğu olduğumuzu biliriz, onlar da ne çocukları olduklarını bilirler. Biz Osmanlı çocuğuyuz’ dedim. Şimdi ihracatı bir şekilde bütün devlet imkanlarını vererek müteahhitlerimiz bir ihracatçılarımız iki bu iki alana ağırlık verildiği zaman Türkiye kendi kendine problemlerini çözer. 15-20 bin dolarlar seviyesine geldiği zaman 20 bin dolarda etnik köken ayrımı Türkiye’ye kalmaz, sıkıntı olmaz, millet birleşir ve beraberce bu ülkeyi ileriye götürecek çalışmayı yapar. Bunları yaparken tabi böyle partili kurma bir şeyler bir sesler gelecektir. Çok seslilik güzel bir şey ama yani bence bir notadan dinlenmesi daha güzel bir senfoniyi aklınıza getirir. Öbür türlü herkes kendine göre bir enstrüman çalarsa o biraz sıkıntı yaratır diye düşünüyorum.

 

 

ETİKETLER : kürsat tüzmen röportaj
Okumak İsterseniz -Diğer SİYASET haberleri
Gazete Manşetleri

Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 

E-Mail Bülten Kaydı
Arşiv Arama
- -
Anket
Sitemizi Nasıl Buldunuz?
Fena Değil
Güzel
İdare eder
Kötü
Çok kötü
Ankara Portalı | Baskent.org
© Copyright 2015 www.baskent.org. Tüm hakları saklıdır.
GÜNDEM
Kadına Şiddet
Anayasa Haberleri
Trafik Kazaları
Yerel Seçimler
SPOR
Galatasaray
Fenerbahçe
Basketbol Haberleri
Şampiyonlar Ligi
SİYASET
Recep T. Erdoğan
Devlet Bahçeli
Kemal Kılıçdaroğlu
AK Parti Haberleri
EĞİTİM
Eğitim Haberleri
Eğitim Bakanlığı
A.Ö.L.
Eğitim Portalı
DÜNYA
Avrupa Haberleri
Amerika Gündemi
Suriye İç Savaş
Arıkan Meselesi