'Biz sektörün kamuya karşı tercümanı oluyoruz'

Resmi kurumlar ile sektördeki kişiler arasındaki köprü görevini gönüllülük esasıyla yürüten Sağlıkta Birlik Derneği (SABİDER) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Necmeddin Tan ile konuştuk.
Bu haber 2019-08-04 14:04:19 eklenmiş ve 803 kez görüntülenmiştir.

 

7 bölgede ve 23 ilde temsilcisi olan ulusal bir dernek olan Sağlıkta Birlik Derneği (SABİDER); 6 yıldır sağlık alanında faaliyet göstererek, herhangi bir ayırım yapmadan sektörde bütün tarafları temsil etmekte ve sağlığın her alanında çalışma yapmaktadır. Genç ve dinamik bir yönetim kadrosu olan derneğin yönetim kurulu ve üyeleri bu işin mutfağında olan ve halen aktif olarak sektörde yer alan kişilerden oluşuyor. 

 

Resmi kurumlar ile sektördeki kişiler arasındaki köprü görevini gönüllülük esasıyla yürüten SABİDER’in temel kuruluş amacı ise; sektörde birlik ve beraberliği sağlamak, ortak dili hâkim kılmak. Dernek; bugün itibariyle hastanelerde, tıp merkezlerinde görev yapan medikal muhasebe,  insan kaynakları, kalite, satın alma ve özel sigorta/anlaşmalı kurum yetkilisi üyelerinin da katılımıyla yoluna emin adımlarla devam ediyor. 

 

Başkent.org olarak;  derneği, yaptıklarını ve yapacaklarını Sağlıkta Birlik Derneği (SABİDER) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Necmeddin Tan ile konuştuk. 


Öncelikle Ömer Bey sizi tanıyalım, sizin asıl işiniz nedir? Dernek kurma fikri nasıl ortaya çıktı?

Ben 15 yıldır, özel bir hastanede yöneticiyim. İktisat mezunuyum. Biz Ankara’da olduğumuzdan dolayı mevzuata biraz daha hâkimdik. Piyasadaki arkadaşlara göre biraz daha bilgimiz olduğu kanaatiyle, bir araya gelelim bildiklerimizi herkesle paylaşalım dedik.


Sizin diğer derneklerden farkınız nedir?

Bizim farkımız şu; piyasada patron dernekleri var, branş dernekleri var, biz sektörde çalışanların oluşturduğu çalışan bir derneğiz. Yöneticilerden oluşuyoruz. Arkadaşlarımızın tamamı hastanelerde yönetici. Ayrıca biz SABİDER olarak, sağlığın her yönünü temsil etmeye çalışıyoruz.

 

SABİDER olarak neler yapıyorsunuz? Ne gibi faaliyetleriniz var? 

Biz sektörün kamuya karşı tercümanı oluyoruz. Sektörün sorunlarını kamuya iletiyoruz ve daha sonra da bu sorunlara hep birlikte çözüm arıyoruz. Çalışmalarımız kamu, tüzel ayrımı gözetmeden sağlıktaki tüm alanları kapsamaktadır. Yani, sadece özel hastaneler değil, üniversite hastaneleri, kamu hastaneleri, tıp merkezleri… O yüzden faaliyetlerimizde herhangi branş veya sınıf belirlemiyoruz. Biz, geneli temsil etmeye çalışıyoruz. Sorunları ayırmadan tüm paydaşları bir arada dinleyip, aynı masa etrafında oturup, ortaya çıkan sorunları çözmek için çalışmalar yapıyoruz. Üstelik sadece Ankara bazında değil, temsilciliklerimiz aracılığıyla her yere ulaşamaya çalışıyoruz.


Sorunları çözmek için 6 yıldır sayısız toplantılar yaptınız. Toplantılarınızda sektör temsilcileri sizlere neler iletiyorlar, neler konuşuyorsunuz? 

Bu toplantılarda konuşulan ve çözüme kavuşamayan konuları,  çözüm önerilerimizle birlikte rapor halinde ilgili kurumlara sunmaktayız. Konu çözüme kavuşuncaya kadar bütün tarafları takip etmekteyiz, sonuçlandırmaktayız ve çıkan sonuçları sektörle paylaşmaktayız. Bu da sadece sektör için değil kamu için çok önemli kazanımlar sağlanmasına neden oluyor. Çünkü kamu mevzuatının hantallığından kaynaklanan sorunlar, sektörü sıkıntıya soktuğu gibi kamuyu da yıpratmaktadır. SABİDER; sektör ile kamu arasında sağlıklı iletişimi sağlayan, sıkıntıların çözümü noktasında önemli çalışmalar yapan, sektörde marka değeri olan bir sivil toplum örgütü haline gelmiştir. 


 

 

"YANLIŞ ANLAŞILMALAR TARAFLARI KARŞI KARŞIYA GETİRİYOR"

En çok hangi sorunlar karşınıza çıkıyor? 

Mevzuattan kaynaklanan yanlış anlaşılmalar, tarafları karşı karşıya getiriyor. Biz de meselenin anlaşılması için tarafları biraraya getirip yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmaya yardımcı olmaya çalışıyoruz.


Mevzuattan kaynaklanan sorunlara nasıl bir örnek verebiliriz. 

Sağlık bakanlığı ayağından anlatırsak şöyle anlatayım: Sağlık Bakanlığı son dönemde bir kaç uygulama başlattı. Bu uygulamalarla birlikte hastanelere dendi ki; bunu fatura etmeniz için sadece SGK’dan onay almayacaksınız, e-nabız dan da onay almanız gerekecek. Bu da sistemi bayağı bir yordu.  Mevzuatta şöyle bir sorun var; mevzuat o kadar çok yönlü ki; her inceleyen, her okuyan farklı bir şey anlayabiliyor. Bu yüzden biz sade bir mevzuat istiyoruz. 


Mevzuat derken tam olarak hangi mevzuatı kastediyorsunuz?

Sağlık Uygulama Tebliği’ni kastediyorum. Ama Sağlık Uygulama Tebliği; bizim işimizin tamamını değil, bir parçasını oluşturuyor. Sağlık Bakanlığı’nın çok fazla mevzuatları var. Bakanlığın altında bir sürü genel müdürlüğü var, her uygulamanın altında da bir sürü mevzuat çeşitliliği var. Örneğin; Sağlıkta Kalite Başkanlığı var. Ona ait bir sürü mevzuat var. 


"KURUMLAR PARA KAYBEDİNCE SIKINTI BAŞLIYOR"

Yani sağlık sektörü bürokrasi de mi tıkanıyor bir noktada? Öyle diyebilir miyiz?

Asıl sorun aslında para ile! Yani en büyük şikâyet parada, sonra uygulamadaki sıkıntılar başlıyor. Uygulamadaki sıkıntıların bir kısmı kurumların para kaybına sebebiyet veriyor. 


Kurumlar para kaybedince sıkıntı başlıyor yani…

Evet, aynen öyle sıkıntı başlıyor. 


O yüzden size geliyorlar, “böyle bir sıkıntı yaşıyoruz, çözün mü?” diyorlar.

Evet, bir noktada öyle oluyor. Yani kurumlar “mevzuatın bu noktasında uygulamada farklılıklar var, bu konudan kaynaklanan bir sorun var” diyorlar ve bizden bu sorunu çözmemizi istiyorlar.


Peki; siz anlamıyorsunuz, sağlıkçılar anlamıyor, kim anlıyor bu mevzuatı? Bu sorunlar nasıl çözülüyor?

İşte birbirimizi anlamak için bu toplantıları yapıyoruz. Masanın iki tarafında oturan insanları bir araya getiriyoruz ki; biri diyor ki “ben bunu okudum bunu anladım, öteki de diyor ki ben de bunu anladım. Böylelikle orta yolu buluyoruz.


Kimler oluyor masada?

Eğer Sağlık Bakanlığı’ndan biri olması gerekiyorsa o oluyor, SGK’dan olması gereken biri oluyorsa o oluyor. 4 yıl üst üste yaptığımız bir toplantı vardı: branş bazlı faturalandırma ile ilgili.  Daha detaylı anlatayım: hasta olarak hastaneye gidiyoruz. Hastanede yapılan tüm işlemler SGK’ya faturalandırıyor. Bunun usulünü Sağlık Uygulama Tebliği belirliyor. Bu tebliğe göre; her şey faturalandırılıyor. Eskiden manuel klasörlerle gönderirdik, şimdi dijital ortamda gönderiyoruz. Orada ilgili branşa uygun bir doktora gidiyor. Doktor o faturaları inceliyor. Bu faturanın bir kısmını öderim, bir kısmını ödemem diyor. Sektörde bunun adına “inceleme” diyoruz. Doktorun ödemediği fatura, hastaneye kesinti olarak yansıyor. Söz konusu kesinti için İki taraf bir araya geliyor. Bu mutabakatın sonunda ya inceleyicilerin dediği kabul oluyor, ya uzlaşıyorlar ya da SGK tamamını ödüyor. 


"SGK YÖNETİMİ SORUNLARIMIZA SAMİMİ VE UZLAŞICI TAVIRLA YAKLAŞIYOR"

Peki dernek olarak SGK ile ilişkileriniz nasıl? Sorunları kolaylıkla çözebiliyor musunuz?

SGK’ya, SGK mevzuatıyla ilgili sorun oldukça gidiyoruz. Kurumla ilişkilerimiz oldukça iyi, yönetim sorunlarımıza oldukça samimi ve uzlaşıcı tavırla yaklaşıyorlar. Şimdiye kadar kurumla ilgili hiçbir sıkıntı yaşamadık. 


Kurumlardan bir talebiniz var mı?

Biz dernek olarak 7. yıla doğru gidiyoruz. Bizim kurumlardan şöyle bir talebimiz var: Mevzuat çıkarmadan önce bizimle muhakkak istişare edin. Çünkü biz masanın her iki tarafını da çok iyi biliyoruz ve her iki tarafın uygulamalarını da görüyoruz. Hem de kamu tarafının uygulamalarını bu 6 yıl içerisindeki yaptığımız toplantılardan da iyice kavradığımıza inanıyoruz. 


Hangi kurumlara çağrı yapıyorsunuz?

Sağlık Bakanlığı ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bizim çalıştığımız iki ana kurum. En önemli olan ise tabi ödemeyi yapan kurum olarak Sosyal Güvenlik Kurumu.  Sağlık Bakanlığı mevzuatı, SGK mevzuatı kadar sıklıkla değişen bir mevzuat değil. 


Neden SGK mevzuatı bu kadar sık değişiyor?

Çünkü SGK mevzuatı, sürekli kullanılan aktif bir mevzuat. Her gün hastaneler hasta kabul ediyor, her ay o faturalar inceleniyor, incelemeler sonrasında SGK kendince bir önlem alıp, bir mevzuat çıkarıyor. Sonra bu mevzuatın sektörde bir yansıması oluyor. Olumlu ya da olumsuz… Olumlu olursa sıkıntı yok, olumsuz olursa burada sivil toplum kuruluşları olarak bizler devreye giriyoruz. 


"SAĞLIK TURİZMİ KONUSUNDA ÇOK İYİYİZ"

Başka bir konuya geçmek istiyorum. Ülkemizde gittikçe yaygınlaşan sağlık turizmi hakkında neler söylemek istersiniz? 

Türkiye’nin sağlık turizmi konusunda yeterli bir birikime sahip. Eleman noktasında da hiçbir eksiği yok, tecrübeli elemanları var. Tecrübeli sağlıkçıları, doktorları var. Türkiye’de marka değeri yüksek doktorları ve sağlık tesisleri var. Örneğin ülkemizde 40’ın üzerinde uluslararası akreditasyon almış olan tesis var. Bu tesisler gerek insan gücü, gerek donanım olarak en üst noktalarda.


En çok ülkemize hangi rahatsızlıktan ötürü geliyorlar?

Göz, diş, ortopedi, kardiyoloji, onkoloji, plastik cerrahi ve beyin cerrahisi alanında Türkiye’ye gelen hasta oranı oldukça fazla. Sebebi ise bunun yurtdışında maliyetinin çok yüksek olması,  Avrupa ve ABD’de olan fiyatların onda biri fiyatına bu işlemleri gerçekleştiriyoruz. Üstelik onlara sunulan hizmetlerden daha üstün bir hizmetle hastayı memnun ederek gönderiyoruz. Bu yüzden de gün geçtikçe talep artıyor ve sağlık turizminde ilerleme kaydediyoruz. Bir kardiyovasküler cerrahi ameliyatı yurt dışında 150 bin dolara yapılırken, Türkiye’de bu rakam çok daha ekonomik.


Rakamlarla ifade edecek olursak ne kadar tutar tahmini mesela…

Yabancı bir hastaya tahmini 7 bin 10 bin dolar arası tutar. SGK’sı olan hasta bu tarz cerrahi işlemlere para ödemez. Türkiye’de bu tarz ameliyatlarda başarı oranı çok yüksek, mortalite (ölüm) oranı çok düşük. Tesisin kalitesi iyi, serviste ise bayağı iyiyiz.


Sağlık turizmi için bize en çok hangi ülkelerden geliyorlar?

Sıraya koyarsan Almanya, Azerbaycan, Irak ve Libya’dan gelmektedir.


Peki bizim hastalarımızdan yurt dışına tedavi olmak için giden var mı?

Son 10 yılda bu sayı git gide azaldı. Genelde nadir hastalıklar için gidiliyor. 


Son zamanlarda artan yabancı hekime sayısı hakkında ne dersiniz? 

İnsanların tedaviye geldiği ülkede yabancı hekimin olması doğaldır. Çünkü gelen hastaya kendi dilinde ya da kendi kültüründe olan insanları görünce rahatlatıyor. Bence çalışmalarında bir sıkıntı yok. Bir de Türkiye’deki doktor ortalaması nüfus ortalamasına göre düşük olduğunu göz önüne alırsak hali hazırda kendi vatandaşına yetişemeyen doktorlarımız yabancı hastalara yetişemeyeceği de ortadadır. 


“Yabancı hekimler özelde de kamuda da çalışmalı” diyorsunuz o zaman…

Zaten böyle bir çalışma var. Türkiye’de 500 civarında yabancı hekim çalışmaktadır. Yasal olarak bir engel yok yani…


"YABANCI ÜRÜNLER KULLANMAK YERİNE YERLİ ÜRÜNLER KULLANBİLİRİZ"

Sektördeki yerli ve milli çalışmalar yeterli mi? Nelere ihtiyaç var, neler üretebiliriz? 

İhtiyaçlar belli aslında. Yabancı ürünler kullanmak yerine yerli ürünler kullanabiliriz. Ameliyat masasından, anestezi cihazına kadar pek çok cihaz olabilir. Türkiye’de çok fazla diyaliz hastası olmasına rağmen yerli diyaliz cihazımız yok.  Bu cihazların tamamını yurt dışından alıyoruz, sadece bunun kitlerini burada üretiyoruz. Bu demek oluyor ki; biz bu konuda yurt dışına bağımlıyız. Yarın bir gün işler ters gittiğinde bu cihazlar gelmediğinde hastamız ne yapar? Yine ilaç meselesi… Yine Türkiye’de ilaç üreten firma sayısı 5 elin 5 parmağını geçmiyor. Peki ilaç yurt dışından gelmediğinde ne yapacağız? Yaşıyoruz bunu zaman zaman. 


Sağlık alanında biz ne üretiyoruz? 

İlaç alanında Abdi İbrahim, Berko ve Bilim İlaç gibi yerli firmalarımız bulunmaktadır. Cihaz noktasında ise çok daha az… Olanlarında rekabet gücü yok.


Neden üretemiyoruz?

Ar-ge sıkıntımız var. Firmaların büyük üniversiteleri yanlarına almaları gerekiyor. Ar-ge’leri üniversiteler ile birlikte yapması daha iyi olacaktır. Kamu, üniversite ve şirket ortaklığı ile bu işlerin yürümesi lazım. Tek başına kesinlikle olmaz.


Yani firmaya önce üreteceği cihaz için bir pazar sunmalı ki o cihazı üretsin.

Evet. Bir de ihalelerde yabancı firmalarla rekabet edebilmek için şartlar koşulmalı.  


Son olarak sağlık sektörüne önerileriniz var mı?

Uzlaşının olması için, istişare kültürünün olması lazım. Bir mevzuat çıkartılırken bir çalışma yapılırken kamudan birinin yanında STK’lardan da biri olması lazım. O mevzuat, kanun çıkmadan önce sektörün sesi duyulmuş olacak. Bunun şöyle bir faydası var. Bu şekilde olursa kanun mevzuat doğru çıkar yoksa her iki sektörde yıpranır. Uygulaması da kolay olur, hem uygulayıcı için hem de uygulayan için.


Son olarak şehir hastaneleri ülkemizde yaygınlaşıyor, bu büyük projeler sizce sağlık alanına nasıl bir ivme kazandıracak?

Hem kamu hem özel hastanelerde yoğun bakım yatağı bulma ve ulaşma her geçen gün daha zorlaşmaktadır. Şehir hastanelerinin sayısı arttıkça bu sorunun azalmasını beklemekteyiz. Yapılan ve yapılacak olan şehir hastanelerinde yoğun bakım yatak sayısı arttırılması toplum sağlığı açısından çok önemlidir. 

 

Röportaj için çok teşekkür ediyorum. 

Ben teşekkür ediyorum.

 

haber: baskent.org
 
 
 
 
ETİKETLER : sabider Sağlıkta Birlik Derneği Sağlıkta Birlik Derneği sağlık turizmi sgk sosyal güvenlik kurumu
Okumak İsterseniz -Diğer SAĞLIK haberleri
Gazete Manşetleri

Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 

E-Mail Bülten Kaydı
Arşiv Arama
- -
Anket
Sitemizi Nasıl Buldunuz?
Fena Değil
Güzel
İdare eder
Kötü
Çok kötü
Ankara Portalı | Baskent.org
© Copyright 2015 www.baskent.org. Tüm hakları saklıdır.
GÜNDEM
Kadına Şiddet
Anayasa Haberleri
Trafik Kazaları
Yerel Seçimler
SPOR
Galatasaray
Fenerbahçe
Basketbol Haberleri
Şampiyonlar Ligi
SİYASET
Recep T. Erdoğan
Devlet Bahçeli
Kemal Kılıçdaroğlu
AK Parti Haberleri
EĞİTİM
Eğitim Haberleri
Eğitim Bakanlığı
A.Ö.L.
Eğitim Portalı
DÜNYA
Avrupa Haberleri
Amerika Gündemi
Suriye İç Savaş
Arıkan Meselesi